Türk Tekstilinin Tarihini Hiç Merak Ettiniz Mi?

0
762
tekstil-tarihi

Tekstil sektörü ülkemizin en eski sanayi dallarından birisini oluşturmaktadır. Anadolu’daki tekstil dokumacılığının tarihi, Hitit ve Asur dönemlerine kadar uzanmaktadır.

Ankara’nın sonraları ünü tüm dünyaya yayılan tiftik dokumalarının kökeni ise Frikyalılara dayanmaktadır.

3 bini yılı aşkın bir süredir, Anadolu’da tekstil üretimi, önemli bir ticaret alanı olarak bilinmektedir.

Kaşgarlı Mahmut tarafından 11. Yüzyılda yazılan Türkçe sözlükteki pamuklu dokumanın karşılığı olarak kullanılan “böz” veya “bez” kelimesi günümüze kadar gelmiştir. Yine gündelik kullanım için üretilen kaba pamuklulara verilen “kirbas”, ince pamuklular için kullanılan “dülbent” kelimeleri hala güncelliğini korumaktadır.

İran ve Suriye’deki diğer dokumalarıyla ünlü bölgeleriyle yapılan ticaretin sonucunda buralardan da yeni teknikler, kumaş çeşitleri zamanla Anadolu’ya aktarılmıştır.

Asya’dan gelen Türk, Tatar, Moğol ve diğer kavimlerin göçleriyle Anadolu ve yakın coğrafyasına yerleşen topluluklar, geçmişten gelen bu üretim tekniklerini zaman içinde geliştirmişlerdir.

Selçuklular ve ardından gelen Osmanlılar döneminde, özellikle ipek, ipekli dokuma en önemli ticaret maddesi haline gelmiştir.

13. Yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’da üretilen halı (kali), kilim ve ipekli dokumaların dünyanın çeşitli bölgelerine gönderildiği tarihi kayıtlardan anlaşılmaktadır. Örneğin, 14. Yüzyıla ilişkin belgelerde, Bursa’daki ipekli dokuma tezgahı sayısının bine ulaştığı saptanmıştır.

İpekli, pamukluların dışında zamanla yün, kenevir ve ketenden üretilen dokumaların da çeşitli kentlerde birer sanayi dalına dönüştüğü gözlenmiştir. Kirbas ve tülbent üretiminde Kastamonu, Amasya, Tokat, Çorum, Burdur, Isparta, Konya, Karaman, Kayseri, Tire, Bergama, Denizli, Menemen, Akhisar ve Nazilli öne çıkan kentler olmuştur.

Ağırlıklı olarak Ege, Akdeniz bölgesine yayılan Türkmen kabilelerinin (Yörük) Kilim ve halıları 13. Yüzyıldan başlayarak çok aranan ürünler haline gelmiştir. Ancak zamanla halı üretiminde Uşak en ünlü kent olarak tanınmıştır.

Halı ihracatı yalnız Avrupa ülkelerine değil, Arap yarım adasına da yoğun olarak gerçekleştirilmiştir. 14. Yüzyılda ünlü Arap gezgini İbn Batuta ve Abu’l-Fida, Aksaray halılarından övgüyle söz etmişlerdir.

Bir dönem (17-18. Yüzyıl) Hindistan’dan gelen pamuklu dokumaların Anadolu’ya yayıldığı ve aranan bir kumaş türü haline geldiği döneme ilişkin kayıtlarda görülmektedir. Ancak bu etki fazla sürmemiş, Anadolu’daki dokuma ustaları, Hint kumaşlarının benzerlerini üreterek eski güçlerine kavuşmuşlardır.

Tekstil sektörü, eğirme, desen-kalıp hazırlanması (nakkaş), dokuma ve boyama olarak farklı uzmanlık alanlarına ayrılmıştır. Böylece tekstil tarım ve hayvancılıkla birlikte çok geniş bir coğrafyada yüz binlerce insanın geçim kaynağı olmuştur.

18. Yüzyıldan sonra, tekstil ürünleri bakımından bu kez yeni üretim teknikleri geliştiren Batı’dan gelen bir istila ile karşılaşılmış ve Türkiye’deki zanaatkârlar tezgahlarından kopmaya başlamıştır. Önceleri zengin kesimlerin tercihi olan İngiliz pamukluları, Fransız yünlüleri zamanla fiyatların daha da düşmesi sonucunda Osmanlı’nın diğer bölgelerinde de yayılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalan, büyük şehirlerde 19. Yüzyıldan itibaren tekstil imalatı büyük oranda çökmüş, yalnızca yerel ihtiyaçları karşılayan küçük tezgâhlar kalmıştır. Bu dönemde, devlet tarafından kurulan Beykoz’daki Çuha Fabrikası (1805), Haliç’teki Feshane (1826) ve Bakırköy’deki Basmahane ise yalnızca ordunun ihtiyaçlarını karşılamaya dönük üretim yapmıştır. Devletin dışında kurulan az sayıdaki özel imalathane ve fabrikalar ise genellikle iflas etmiş, bunlardan ancak birkaç Cumhuriyet döneminde de varlığını sürdürmüştür.

Tekstil sektörünün bu dönemde ayakta tutan, başta pamuk olmak üzere tekstil hammaddelerinin üretimi ve işlenmesidir. Bu nedenle, Tarsus ve Adana kısa sürede iplik eğirme başta olmak üzere tekstil hammaddesi üretimiyle gelişen şehirler arasına girmiştir.

Cumhuriyet sonrasında, devlet eliyle kurulan fabrikaların sayısı artmaya başlamıştır. Sümerbank’ın kuruluşuyla birlikte tekstil sektörünün bir sanayi olarak gelişimi sağlanmıştır. Sanayi Teşvik Kanunu ile sağlanan olanakla, yeni tekstil fabrikaları, atölyeleri açılmıştır. 1930’lara gelirken, ekonomideki toplam üretim tesisleri arasında tekstil yüzde 23’lük bir paya ulaşmıştır.

1929 Büyük Bunalımı, tüm ekonomiyi olduğu kadar tekstil sektörünü de ağır biçimde etkilemiştir. İhracatımız yüzde 60, ithalatımız ise yüzde 30 dolayında azalmıştır.

Devlet kuruluşları (Sümerbank) 1950’li yıllara kadar, tekstilde hem üretim kapasitesi, hem istihdam gücü ve üretim değeri bakımından en önemli güç olmuştur. Özel sektör 1960 yılların ortalarından itibaren, sağlanan teşvik ve desteklerle hızla gelişmiştir. 1950 yılında özel sektöre ait 441 büyük işletmede yaklaşık 32 bin kişi çalışırken, 10 yıl sonra işletme sayısı bini aşmış, çalışan işçi sayısı ise yaklaşık 74 bine ulaşmıştır.

1970’li yıllar boyunca yüksek gümrük duvarlarıyla korunan iç piyasa, hemen her sanayi sektörü gibi tekstil sektörünün de gelişmesine katkı vermiştir. 1980’lere gelindiğinde imalat sanayinde çalışanların yüzde 29’u tekstil sektöründe yer almıştır.

1980’lerle birlikte başlayan ihracata dönük sanayileşme politikası, özellikle tekstil sektörünün canlanmasını sağlamıştır. 1990’larda sektöre sağlanan teşviklerle bilinen tekstil merkezlerinin dışında da birçok kentte yeni tesisler açılmış, üretim kapasitesi ve istihdam gücü armış, 1990’ların sonunda imalat sanayi içindeki tekstil imalatı oranı yüzde 45 çıkmıştır.

KRİZ KOŞULLARINDA TEKSTİL SEKTÖRÜ

İhracata yönelik sanayileşme politikasının en önde gelen sektörü tekstil olmuştur. 2010 yılında, tekstil sektöründeki üretimin yaklaşık yüzde 77’si ihraç edilmektedir. İhracata yönelik üretim, 18 bin 500 üretici ve ihracatçı firma tarafından gerçekleştirilmiştir.

10 kişi ve üzerinde istihdam sağlayan tekstil firmalarının sayısı da 30 bini aşmıştır. Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu içinde 66 tekstil firması yer alabilmiştir.

Tekstil sektörüne, ilk büyük darbe, Çin Halk Cumhuriyeti’nin 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne katılması ve 2005 yılında da kotaların kaldırılmasıyla meydana gelmiştir.

Çin’in varlığı, tekstil sektöründeki uluslararası rekabette Türkiye’nin koşullarını olumsuz etkilemiş, ciddi pazar kayıpları yaratmıştır. Türkiye tekstil sektörü, Çin ve diğer Asya ülkelerinin yarattığı baskıyı kırmak için uğraş verdiği bu süreçte, 2007’de ABD’de patlak veren kriz başlamıştır.

Son 10 yıl içinde birbirini izleyen krizler, sektörü önemli ölçüde etkilemiştir. Bunun en başta gelen nedenlerinden biri, küresel krizlerin uluslararası piyasalarda daralmaya ve talepte düşmeye yol açmaktadır.

Azalan talep, ağırlığını ihraca yönelik üretime vermiş Türkiye tekstil sektörünün de daralmasını beraberinde getirmektedir.

Daha önceki kriz deneyimleri, tekstil sektörünü daralan, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri gibi pazarlar yerine, küresel krizden nispeten daha az etkilenen, küresel sistemle daha az bütünleşmiş alanlara yöneltmiştir.

2009 yılında, Avrupa Birliği, OECD ülkelerine yapılan ihracat azalırken, Kuzey Afrika, Suudi Arabistan, Iran, İran, İsrail gibi Ortadoğu ülkelerine ise tekstil ihracatı artmıştır.

Bu dengenin tümüyle kurulduğu anlamına gelmemektedir, pazar alanlarındaki değişikliğe rağmen 2009 yılının ortalarında tekstil ihracatı yüzde 19,1 oranında, hazır giyim ve konfeksiyon da ise yüzde 15,5 oranında gerileme meydana gelmesi önlenememiştir.

2008 yılında tekstil sektöründe yer alan 49 bini aşkın işletme ve firma sayısı, 2009 yılının sonunda yaklaşık 42 bine inmiştir. Krizden etkilensin etkilenmesin, tekstil sektörü her kriz ortamında ilk tasarrufunu, işçilerin kapı önlerine konulması biçiminde gerçekleştirmiştir.

İstanbul Hazır Giyim Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin verileri göre, 2009 yılının ilk dokuz ayında, hazır giyim ve konfeksiyon alanında 5 bini aşkın firma kapanmış, buna bağlı olarak da 44 bin işçi işsiz kalmıştır.

Dünyada ikinci, Avrupa’da ise en büyük üretim kapasitesine sahip olan örme sanayinde, Örme Sanayicileri Derneği (ÖRSAD) tarafından açıklanan verilere göre, faaliyet gösteren 350 fabrikanın 184’ü üretimine ara vermiştir.

Aynı yılın sonlarına doğru ise ihracat oranlarının yeniden artışa geçtiği, 2010 yılı süresince de bu artışın devam ettiği gözlenmiştir. Tekstil sektöründe ihracatın 2010 yılının ilk 11 ayında yüzde 17,46 artarak, 5,9 milyar ABD Doları’na, hazır giyim ihracatının ise yüzde 10,9 artarak 13,2 milyar ABD Doları’na ulaştığı belirtilmektedir.

Sonuç itibariyle tekstil sektörü krizde önemli oranda etkilenmiş, ancak kısa süre içinde toparlanma eğilimine girmiştir. Bu açıdan Avrupa’dan gelen talep artışı sektörün tüm alt gruplarıyla genel görünümünü değiştirmiştir. Şubat 2010’dan itibaren, dış piyasalardaki talepler doğrultusunda önce kapasite kullanım oranları, Türkiye ortalamasının 3-4 puan üzerinde artış göstermiştir. Temmuz 2010’da tekstil ürünleri imalatında yüzde 77,7, giyim eşyası üretiminde ise yüzde 78,1’e ulaşmıştır.

İç piyasalarında da canlanması, tekstil sektörünün krizden çıkışına destek vermiştir. Giyim ve ayakkabı tüketimi, 2010 yılının ilk üç ayında bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 27,7 oranında artmıştır.

İşverenlerin kendi yayınlarında belirttikleri bu olumlu gelişmelere rağmen şikayetleri hiç bitmemektedir. Bu şikâyetler; çalışma koşullarının daha fazla esnekleştirilmesi, “istihdam yükü”nün hafifletilmesi, kıdem tazminatının kaldırılması, TL’nin değerinin düşürülmesi şeklinde uzayıp gitmektedir.

Döviz kuru konusu, krizle birlikte daha fazla tartışılmaya başlanmıştır. Tekstil işverenleri, Türk Lirası’nın ABD Doları ve Avro karşısında aşırı değerli olmasının karlarını erittiğini savunmuşlardır.

Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği, bu konuyla ilgili yaptırdığı araştırmada, kriz sürecince ihracatçının cirosu artarken, karının yüzde 15’in üzerinde eridiğini ileri sürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.